İznik, Bursa’nın 86 kilometre kuzeydoğusunda, İznik Gölü’nün doğu kıyısında, çevresi Derbent Dağı, Ayvaş Dağları ve uzantılarıyla sınırlandırılmış son derece verimli bir ovada kurulmuştur. Karsak Suyu ve vadisi İznik Gölü’nü Gemlik Körfezi’ne bağlamakta ve gölün fazla suyunu buraya boşaltmaktadır. İzmit ve Yalova’dan gelen karayolu İznik’ten Osmaneli’ne ve buradan Arapuçtu Boğazı ile Sakarya’ya ulaşmaktadır.

İznik’te ilk uygarlık izlerinin MÖ 4000 yıl öncesine kadar dayandığı kaynaklarda belirtilmiştir. Ancak toplu yerleşmeler MÖ 2500 yıllarında höyüklerle ortaya çıkmıştır. Epigrafistlerin araştırmalarına göre bugünkü ‘iznik’ ismi, eski Yunancada ‘Nikaia’ya doğru’ anlamını taşıyan ‘EIS TEN NIKAION’ dan gelmektedir. EIS ve NIK heceleri halk dilinde kaynaştırılarak önce EISNIK sonra ISNIK ve günümüzde de İZNİK şeklini almıştır.

MİTOLOJİDE İZNİK

Mitolojiye göre antik dönemde kente adını veren Nikaia Bereket Tanrıçası Kybele ile Sangarios (Sakarya) ırmağının kızıdır. Nikaia erkeklerden uzak kalmaya ve hiç evlenmemeye karar vermiştir. Bütün gününü Sakarya’nın serin sularında, kırlarda, ormanlarda gönlünce eğlenerek geçirmektedir. Bir gün rengarenk kır çiçekleri, kuşlar, kelebekler arasında bir oraya bir buraya koştururken kendisini gören çoban Hymnos ona aşık olur. Nikaia çobana kızar ve attığı ok ile onu öldürür. Onları yakından takip eden aşk tanrısı Eros, aşka karşı olan Nikaia’ya ders vermek için şarap tanrısı Dionysos’tan yardım ister. Dionysos peri kadar güzel olan Nikaia’yı takibe başlar. Nikaia’yı Sangarios’ta yıkanırken seyreder ve cazibesine kapılır. Nikaia’nın ırmaktan su içtiği bir an suya şarap karıştırıp Nikaia’yı sarhoş edip ona sahip olan Dionysos emeline kavuşur. Hamile kalan Nikaia önceleri kendini öldürmek ister. Ancak daha sonra Dionysos’a alışır ve ondan çocuklar doğurur. Dionysos, Nikaia adını verdiği bir kent kurup hediye eder.

SİYASİ TARİH

İznik ilçesinde dört önemli höyük vardır. Bunlar Çakırca, Karadin, Yüğücek ve Çiçekli höyükleridir. Bu höyüklerin geçmişi MÖ 2500 yıl öncesine dayanmaktadır.

Çakırca Höyüğü: İznik Gölü’nden 2 km. içeride, adını aldığı Çakırca Köyü’nün 2 km. doğusunda İznik’in 5 km kuzey batısında, Orhangazi karayolunun güneyinde yol kenarında yükselmektedir. Çevresi 200 m. yüksekliği 9 m. dir. Bu ölçüleri ile bölgedeki büyük höyükler arasında yer alır. Çevresinde ve üzerindeki bağ ve bahçeler höyüğün üst tabakasında son derece ciddi kültür dokusu kaybına yol açmıştır. Höyük oluştuğu alanın göle yakınlığı, çevresinde akarsuların bulunması ve son derece verimli topraklara sahip olması nedeniyle yerleşim yeri olarak tercih edilmiş ve uzun yıllar kullanılmıştır. Höyük MÖ 1200 yıllarına kadar uzanan geç bronz çağına seramik buluntular vermektedir.

Karadin Höyüğü: İznik İlçesi’nin doğusunda İznik-Mekece karayolunun 13. km’sinden 2 km. içeride, aynı adlı köyün güneydoğusundadır. Höyüğün çevresi 150 m. yüksekliği 8 m’dir. Siyah ve gri renkli seramik buluntuların elde edildiği höyük, çevresindeki tarlaların sürülmesiyle tahribe uğramıştır. Erken, orta ve geç bronz çağına ait tabakalar bulunmuştur.

Çiçekli Höyüğü: Bursa il merkezinin kuzeydoğusunda İznik’in yaklaşık 4 km doğusundadır. İznik-Mekece karayolunun hemen güneyinde yer alır.150×150 m. boyutlarında 8 m. yüksekliktedir. Üyücek olarak da bilinir. Elle ve çarkta yapılmış seramiklerin bulunduğu höyüğün MÖ. 2200-1000 yılları arasında kesintisiz yerleşim gördüğü anlaşılmaktadır. Çevresinde ve üzerinde yapılan tarımsal çalışmalar tahribe yol açmıştır.

Yüğücek Höyüğü: İznik Gölü’nden 1 km uzakta yer almaktadır.100 m. çevreli 3 m. yüksekliktedir. MÖ 2200-1700 yılları arasına tarihlendirilen erken ve orta bronz dönemlerine ait seramiklerle ‘gri kaplar’ adı verilen çok iyi cilalı kap örneklerine rastlanmıştır.

Günümüzdeki İznik Makendonya Kralı Büyük İskender’in ölümüyle, İskender’in Frigya satrabı Antigonos’un MÖ 316 yılında Askania Gölü kıyısına dönemin özelliklerine göre kendi isminden esinlenerek verdiği Antigoneia kentini imar ettirmesiyle başlamıştır. Yine Büyük İskender generallerinden Eski Trakya satrabı Lysimachos Antigonos’a açtığı savaşı kazanmasıyla şehri ele geçirir. (MÖ 301) Kente güzel karısı Nike’den esinlenerek Nikaia adını verir. Bithynia Kralı Doidalses Nikaia’yı da içine alan bağımsız krallık oluşturdu. MÖ 293 de Bithynia Krallığı’na bağlanan kent ‘altın şehir’ unvanına erişmiş ve adına altın sikkeler basılmıştır. Zipoites zamanında komşuları arasında saygınlık kazandı. Oğlu I. Nikomedes Bithynia’nın sınırlarını genişletti. İznik I. Nikomedes tarafından İzmit (Nikomedeia) hazırlanıncaya kadar bir süre Bithynia’nın başkentliğini yapmıştır. (MÖ 278-250) III. Nikomedes’in vasiyeti üzerine Roma idaresine girmiştir.(MÖ 91-74) Ancak Bithynia bölgesinin bir Roma vilayeti haline gelmesiyle önemi artmışsa da başkentlik hususunda İzmit ile yüzyıllar boyu süren bir mücadele yaşanmıştır. Bithynia Krallığı döneminde başkent olan Nikaia Roma döneminde bu ünvanı zaman zaman Nikomedia’ya (İzmit) kaptırmıştır. Roma İmparatoru Domitian zamanında göreve getirilen Plinius, Trajanus zamanında Bithynia valisi olmuştur. Döneminde tiyatroyu ve yangında zarar gören gymnasiumu yaptırmıştır. Roma döneminde eski sınırlarının dışına taşarak daha da büyüyen ve yeni sur kapıları yapılan şehir 123 yılındaki şiddetli deprem kenti yerle bir etmiştir. Devrin İmparatoru Hadrianus (117-138) Anadolu gezisinde Nikaia’ya uğramış ve  kentin bu durumu karşısında derhal eski şekli ile kentin onarılmasını emretmiştir. Bu sebeple Hadrianus ikinci kurucusu sayılmaktadır. İmparator Valerianus döneminde 258 yılında yılına doğru Bithynia’yı işgal eden Gotlar burayı da İzmit gibi yağmalayıp yıktılar. Ancak 259-269 yılları arasında eski durumuna kavuşturulmuştur. İstilalar, yangınlar ve depremler sırasında tahrip olan Göl Kapı sıkıntılı da olsa İznik 3 sur kapısıyla (Lefke-İstanbul-Yenişehir) kapıları ayakta durmaktadır. Roma Bizans döneminde düzenlenen şehir, Yunan Haçı şeklinde planlanmıştır. Şehre dört ayrı kapıdan girilmekte, dört ayrı yöreden gelen yollar merkezde Ayosofya Cami’nin bulunduğu yerde birleşmektedir. Şehrin merkezi Ayasofya Cami’nin bulunduğu yer olan kesişme noktasından bakıldığında dört kapının göründüğü haç şeklinde olduğunu görebilme imkanı vardır. Bithynia Eyaleti, Havari Petrus zamanında Hristiyanlığı tanımaya başlar. 313 yılında I. Constantinus döneminde dini inançlara ait yasakların ortadan kalkmasından sonra 325 yılında Hristiyanlık açısından evrensel bir konsil olan I. İznik Konsili (Ekümenik Konsil) toplanır. Bu konsile I. Constantinus’da katılmıştır. İskenderiyeli dini lider Arius’un yaymaya başladığı bir mezhebe göre Hz. İsa’nın Tanrı’dan meydana gelmeyen, sıradan bir kişi olduğu tezinin kısa sürede taraftar toplaması üzerine bu görüşün incelenmesi için İznik’te tam olarak nerede yapıldığı bilinmese de sur duvarlarının dışında İznik Gölü’nün kıyısında bir yapıda olduğu düşünülmektedir. Hristiyanlık aleminin tüm piskoposlarının katılmasıyla ekümenik konsil gerçekleşmiştir. 220 civarında piskoposun yardımcılarıyla katıldıkları bu toplantıda Nikaia tarihi günler yaşamıştır. Konsil sonunda Arius’un görüşleri reddedilirken bugün Hristiyanlık dünyasında ‘Hz. İsa’nın Tanrı’nın oğlu olduğu’ görüşü tartışmalar sonucuna kabul edilmiştir. Yine Hristiyanlık için önemli olan ‘yortu günleri’ de I. İznik Konsili’nde kabul edilmiştir. I. İznik Konsili’nin toplanmasının en önemli sonuçlarından biri ise, hemen hemen bütün Hristiyanlığın kabul edeceği ‘amentü’ metninin ortaya çıkmış olmasıdır. Akaid esaslarının belirlendiği bu metin, Hristiyan ilahiyatında ‘İznik Akidesi’ (İznik sembolü) olarak bilinmektedir. Bu tarihten sonra İznik Hristiyanlık açısından tüm dünyada oldukça önemli bir merkez haline gelmiştir. Nikomedia’nın Metropolis unvanını uzun yıllar koruması, Nikaia ile arasında sürtüşmelerin devam etmesine neden olmuştur. 364 yılında I. Valentianus zamanında Nikaia Metropolis unvanına kavuşmuştur. Nikaia, İmparator Justinianus (527-565) döneminde yeniden imar faaliyetlerine sahne olmuştur. Yeni su yolları, saray, kilise ve surlar yapılmış; eskileri onarılmıştır. İslamiyet’in yayılışı sırasında Anadolu’ya yapılan Arap akınları İstanbul önlerine kadar uzanırken İznik de tehdit altında kalmıştır. 718 -727 yılları arasında şehri kuşatan Araplar içeri giremedilerse de surların bazı kısımlarını tahrip ettiler. 740 yılında meydana gelen şiddetli deprem yapıların zarar görmesine yol açtı. İkonoklazma döneminde 787 yılında İznik’te yeni bir konsil toplantısı gerçekleştirilmiştir. İmparatoriçe Eirene’nin önderlik ettiği tasvir düşmanlığını tasvir sevgisine dönüştürme uğraşları tarihe II. İznik konsil toplantısı olarak geçmiştir. Ayasofya Kilisesinde 24. 9.787  23.10.787  tarihleri arasında toplanan bu konsil, geneldeki VII. Ekümenik Konsildir. İznik baş şehir İstanbul’a açılan bir kapı olmasından dolayı Bizans’taki taht mücadelelerinde taraflar için ele geçirilmesi önemli bir şehir durumundaydı. Eylül 1065’te büyük bir deprem felaketine uğrayan şehirde kiliseler ve evler yıkıldığı gibi surlar ve burçlar da büyük zarar görmüştür. Anadolu’ya gelen Kutalmışoğulları kısa sürede Türkmenleri etraflarında toplayarak bir siyasi organizasyon kurmayı başardılar. Bizans’ın o dönemdeki iç savaşları ve taht kavgaları Kutalmışoğulları’nın işine yaramış ve onların rahat hareket edebilmeleri için müsait bir ortam hazırlamıştır. Kutalmışoğulları’ndan Süleyman Şah’ın 1071 Malazgirt Savaşı’nda Bizans İmparatorluk ordusunu yenmesinden sonra Anadolu içlerine hızla ilerlemiş ve 1075 yılında İznik önlerine ulaşılmış burada Türkiye Selçuklu Devleti’nin temelleri atılmıştır. 1080’lerden itibaren Süleyman Şah’ın kurduğu devletin başkenti olarak İznik görülmektedir. Böylece İznik Anadolu’da ilk Türk başkenti olmuştur. Süleyman Şah’ın İznik’i başkent yaptıktan sonra denizciliğe önem verilen politikalar izlenmiştir. Bu dönemde Gemlik’te kurulan Türk tersanesinden sonra İznik bir merkezi üs haline gelmiştir. Ancak kısa zaman içinde Bizanslı yöneticiler Gemlik’i kuşatarak Türk gemilerini yakmışlardır. Bu sırada İznik’e herhangi bir müdahalede bulunmamışlardır. Bundan dolayı da Selçuklular Marmara Denizi’nden ve İstanbul Boğazı üzerinden gerçekleşen ticareti kontrol eden bir merkez konumuna gelmiştir. İznik’in Türklerin eline geçişini bir türlü kabullenemeyen Bizanslılar ve Hristiyan toplulukları Haçlı orduları oluşturarak harekete geçtiler. Pierre Ermite idaresindeki 20.000 kişiden oluşan ilk Haçlı ordusunu Drakon Vadisi’nde imha eden I. Kılıçarslan bu başarısından cesaret alarak 1097 kışında ordusuyla İznik’ten ayrılıp Ermeni Gabriel’in idaresinde bulunan Malatya’yı ele geçirmek için sefere çıktı. Malatya’da iken Avrupa’dan gelen yeni Haçlı ordularının İznik’i zapt etme niyetinde olduklarını öğrendi. Bir kısım kuvvetlerini önden gönderip kendisi de ana orduyla peşlerinden hareket etti. Mayıs sonlarına doğru İznik’e ulaştığında Haçlı orduları şehri kuşatma altına almışlardı. Haçlıların sayıca üstünlüğünü gören Kılıçarslan geri çekilme kararı aldı. Imparator I.  Aleksios Komnenos’un Haçlılarla birlik olduğunu, onun tarafından İznik Gölü’ne gönderilen gemilerle kendilerine gelecek yardım yolunun kapandığını ve Haçlılar’ın yeni aldıkları takviye birlikleriyle bir hücuma hazırlandığını gören Türkler, Bizans Kumandanı Manuel Butumites ile anlaşarak şehri ona teslim ettiler. (1097)  Bu kısa süreli Türk idaresinden günümüze kalan kaba taştan ilkçağ lahitleri biçiminde yontulmuş bir yüzlerinde birkaç satırlık yazı bulunan mezarlardır. Türkler çekildikten sonra Bizanslılar bunları sur onarımlarında kullanmışlardır. 1147 yılında II. Haçlı Seferi’ne katılan Almanya Kralı III. Konrad İstanbul’dan sonra İznik’e gelmiş ve bir süre burada konakladıktan sonra 25 Ekim’de Eskişehir yakınlarında Selçuklu ordusu tarafından bozguna uğratılarak İznik’e dönmeye mecbur edilmişti. Kral VII.  Louis kumandasındaki Fransız ordusu da kasım başında buraya ulaştı ve iki kral birlikte güneye doğru yürümeye karar verdiler.  İznik, Bizans İmparatoru I. Andronikos Komnenos (1183-1185) döneminde trajik bir olaya sahne oldu. İmparator taht mücadeleleri sırasında kendisini desteklemeyen, hatta bir ara içeri girmesine izin vermeyen şehir halkından korkunç bir şekilde öç alarak birçok kişiyi öldürttüğü gibi Ölülerin gömülmesine bile izin vermemiştir. 1204’te IV. Haçlı Seferi sırasında İstanbul’un Latinlerin eline geçmesi ve Bizans hakimiyetinin ortadan kalkması üzerine 1204’te I. Theodoros Laskaris İznik Bizans Devleti’ni kurdu ve dört yıl sonra imparatorluk tacını giymesi sağlandı. İznik böylece, 1261 yılında İstanbul’un geri alınışına kadar devam eden Laskaris hanedanı döneminde Bizans’ın devlet ve kilise merkezi oldu aynı zamanda kültür ve sanat merkezi haline geldi. Bu dönemde İznik’te yeni kiliseler, hastaneler, su yolları ve saray yaptırılmış, büyük sur onarımları gerçekleşmiştir. Dukas Vatatzes (1222-1254) zamanında surların önünde bir set halinde ön surlar inşa edildi. Mikhael Paloiologos (1259-1282) başarılı bir uğraş sonunda, 1261 tarihinde Latinlerden İstanbul’u alarak İznik’te bulunan tahtını oraya taşıdı. Aynı yıllarda bölgede hızla varlığını güçlendiren Osman Gazi Bilecik, İnegöl, Yenişehir bölgesini alır. 1302’de gelip İznik’i kuşatır ve Bapheus’ta (Koyunhisar) Bizans ordusunu bozdu. Bilecik, Lefke, Mekece, Akhisar, Gevye fetihleriyle Bizans’ın ikinci savunma hatlarını ele geçirdi. Böylece İznik her yerden kuşatılmış oldu. Osman Gazi idaresindeki kuvvetler İzmit, İznik, Bursa ve diğer surlu kasabaların birbirleriyle olan irtibatlarını kesmişlerdir. İlk akınlarda Türkler bu bölgeye yerleşmiş değillerdi, akınlar sırasında köydeki bölgeler boşalmış kaçanlar ya hisarlara yada İstanbul’a kaçmışlardı. 1302 yılındaki Koyunhisar Savaşı’nı kazanan Osman Gazi Bizans’a karşı büyük tehlike oluşturmaktaydı. 1324 yılında Osman Gazi sağlık problemlerinden dolayı tahtı Orhan’a bırakır. Orhan Gazi 1326 yılında Bursa’nın fethini gerçekleştirir sonrasında bölgedeki en önemli merkez olan İznik için hızlandı. Bu sırada III. Andronikos İznik ve İzmit’in hedef haline gelmesinin üzerine topladığı ordusuyla İzmit Körfezi’ne ilerledi. Orhan Gazi 8000 kişilik ordusuyla onu yamaçlarda bekledi ve 10 Haziran 1329’da çatışma başladı. Savaş sırasında dizinden yaralanan İmparator İstanbul’a yelken açtı. Bu mücadele Orhan Gazi’ye İznik-İzmit yolunu açmış ve 2 Mart 1331 de İznik alınmıştı. İmparator 1331’de Orhan Gazi ile anlaşma yapmış Bithynia Bölgesi’nde elinde kalmış birkaç şehir için haraç ödemeyi kabul etmiştir. Daha sonra 1337’de İzmit alınarak bütün Kocaeli Bölgesi’ne hakim olunmuştu. İznik alındıktan sonra beylik merkezi yapılmasını müteakip Orhan Gazi Ayasofya’yı ( büyük kilise) camiye çevirterek Cuma namazını gazilerle burada kıldı. Bir manastırı medreseye çevirip Yenişehir Kapı’sı tarafında bir de imarethane yaptırdı. Aynı zamanda zevcesi Nilüfer Hatun da yine burada imarethane ve oğlu Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa ise medrese inşa ettirdi. Diğer hayır sahiplerinin de katkısıyla burası kısa zamanda Türk şehri haline geldi. İlk Osmanlı Camisi, ilk Osmanlı imarethanesi ve ilk Osmanlı medresesi burada yapıldı. İznik’in idaresinin kime verildiği hususunda farklı görüşler olmakla birlikte bu anlamda Süleyman Paşa’nın (Orhan Gazi’nin oğlu)  İznik ile münasebetinin olduğu, burada yaptırdığı cami ve medreseden anlaşılmaktadır. Ankara Savaşı’ndan sonra Anadolu’yu istila eden Timur’un bir askeri kolu İznik’i 1402’de alıp, yağmaladı. Savaşı kaybeden Yıldırım’dan sonra dört şehzade arasında başlayan amansız taht mücadeleleri sırasında 1413 yılında Şeyh Bedrettin İznik’e sürülerek burada yaşamaya zorlandı. 1423 yılında II. Murad’ın İstanbul’u kuşatması sırasında Şehzade Mustafa, Germiyan, Karaman Beyleri ve Lala İlyas Bey’in desteğiyle bir isyan başlattı. Bunun üzerine, II. Murat kuşatmayı kaldırarak İznik üzerine yürüdü, burada kümelenen isyancıları bastırarak yakalanan Şehzade Mustafa’yı İstanbul Kapı yakınındaki incir ağacına astırdı. Osmanlılar İznik’te birçok bilim adamını bir araya getirmişti. Bunlardan Davud-u Kayseri, Eşrefoğlu Abdullah Rumi ve Ebu’l-Fadıl Musa en ünlüleridir. İznik ile münasebetinin olduğu, burada yaptırdığı cami ve medreseden anlaşılmaktadır. Orhan Gazi tarafından Sivrihisarlı Kara Halil’in İznik Kadılığı’na getirilmesinden sonra kısa zamanda Osmanlı İmparatorluğu’nda XIV. ve XV. yüzyıllarda önemli roller üstlenen Çandarlılar, İznik’te çok önemli eserler yapmışlardır. Osmanlı İmparatorluğu’nda vezirliğe yükselen Kara Halil, Çandarlı Hayreddin adını almış ve İznik’te Yeşil Cami’yi yaptırmıştır. Oğullarından İlyas Paşa bir hamam ve zaviye diğer oğlu İbrahim Paşa bir imarethane inşa ettirmiştir. İbrahim Paşa’nın oğlu sadrazam Çandarlı Halil Paşa ise bir mescit ve zaviye ile İznik’in imarına katılmıştır. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethi sırasında, kötülemek amacıyla Bizanslılara yardım ettiği dedikoduları üzerine Çandarlı Halil Paşa idam edilmiştir. Çandarlı sülalesinin İznik’te yaptığı anıtsal eserler yanında; gene onların zamanında Nilüfer Hatun İmareti, Yakup Çelebi Zaviyesi, hamamı, Kanuni Sultan Süleyman Kervansarayı da inşa edilmiştir. XIV. XV. ve XVI. Yüzyıllarda bir sanat merkezi olan İznik, ürettiği ve dünyaca ün kazanan çini ve seramikleriyle tanınır. İznik’in fiziki gelişimi ve nüfus yapısı hakkındaki ilk resmi bilgiler XVI. Yüzyıla ait tahrir defterinde yer alır. 1530’lu yıllarda düzenlenen ve Anadolu Beylerbeyliği sancaklarının genel tahrir sonuçlarını içinde bulunduran deftere göre Kocaeli Sancağı’na bağlı sancağına bağlı kaza merkezi olan İznik, yerleşmenin tamamıyla sur içinde olduğu yirmi biri Müslümanlara ikisi Hristiyanlara ait toplam yirmi üç mahalleye sahipti. Bu tarihte İznik’te dört cami, beş imaret, on üç mescit, üç medrese, bir muallim hane, on iki zaviye, üç hamam yer alıyordu. XVI. yüzyılda İstanbul’dan Anadolu’ya uzanan önemli bir yol üzerinde yer alan ve bu sebeple sürekli hareketliliğe sahne olan İznik’in 1560’lı yıllara ait tahrir kayıtlarına göre mahalle sayısı aynı ve şehrin nüfusu da aynı kalmıştır.  XVII. yüzyılda işlek bir yolda bulunması Celali isyanlarından etkilenmesi yol açtığı gibi, sıtma ve koleranın kentte kol gezmeye başlaması, çinicilik ve seramikçilikte gerilemenin başlaması ve halkın yavaş yavaş İstanbul’a göç etmesi, İznik’in önemini yitirmesine neden oldu. Bu çöküş XVIII. yüzyılda daha da hızlanmıştır. Nüfusu hızla azalan ilçede XIX. yüzyıl sonlarında 1220 kişinin yaşamakta olduğu belirlenmiştir. Daha sonra nüfusun 600’e kadar indiği bilinmektedir. İznik 21 Eylül 1920’de Yunan kuvvetlerince işgal edildi ve bu tarihten itibaren dört defa el değiştirdi. İşgal sırasında şehir tahribata uğradı. Eşrefzade Cami, Türbesi ve Koimesis Kilisesi havaya uçurulmuş, Yeşil Cami son cemaat yeri ve taşıyıcı sütunları hasar görmüştür. Yunanlılar Anadolu’dan atıldıktan sonra İznik’in tamamen boşalmış ve harabelerden ibaret olduğu, 1950’li yıllardan sonra yeniden hayatiyet kazandığı, günümüzdeki canlılığa kavuştuğu gözlenmektedir. Cumhuriyet dönemi başlarında Kocaeli’ne bağlı bir ilçe merkezi iken 1927’de bir bucak merkezi haline geldi ve Bursa’nın Yenişehir kazasına bağlandı. 1930’da yeniden kaza merkezi oldu. 1935’te nüfusu 2500’ü bulmayan İznik, günümüzde 43.425’ e ulaşmıştır. 1988 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Bursa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından ‘tarihi kentsel sit alanı’ ilan edilerek korunmaya alınmıştır.